Please use this identifier to cite or link to this item: http://hdl.handle.net/11452/20046
Full metadata record
DC FieldValueLanguage
dc.contributor.authorKöni, Hasan-
dc.date.accessioned2021-05-06T07:34:20Z-
dc.date.available2021-05-06T07:34:20Z-
dc.date.issued2002-
dc.identifier.citationKöni, H. (2002). ''Atatürk Türkiyesi ve yeni dünya düzeni''. Atatürkçü Bakış, 1(2), 117-126.tr_TR
dc.identifier.issn1303-6807-
dc.identifier.urihttp://hdl.handle.net/11452/20046-
dc.descriptionUludağ Üniversitesi Rektörlüğünün düzenlediği “Cumhuriyet ve Atatürk Haftası” etkinlikleri dahilinde gerçekleştirilen konferanslar dizisi çerçevesinde 06.11.2020 tarihinde yapılan konuşmadır.tr_TR
dc.description.abstractEfendim, ilk önce günümüzdeki uluslararası çerçeveyi çizeceğim ve Türkiye’nin bu çerçeve içindeki yerini belirlemeye çalışacağım. 1990’larda Sovyetler Birliği çöktükten sonra, değişik bir uluslararası ortamda kendimizi bulduk. Nasıl bir yapı içinde bulduğumuzu, 5 dakika içinde özetleyeyim. Serbest piyasalarla ve demokrasilerle bütünleşmiş bir dünya düzeni öngörüyorlardı. Tek süper güç kalmıştı. Artık, uluslararası alanda başka çatışmanın olmayacağı düşünülüyordu. Bu yüzden Türkiye gibi bir ülkeye pek fazla ihtiyaçları yoktu. Yeni Türkiye, 1995-1996’lara kadar marjinalleşmişti ve dış ilişkilerinde bir takım ekonomik zorluklara girmeye başlamıştı. Zaten hemen 1987-1988’lerde, bu ekonomik zorluklar kendini gösteriyordu. 1994’te, gerçekten bir büyük kriz yaşadık. Fakat uluslararası yapı, Türkiye’nin lehine dönmeye başladı. Şu tarzda dönmeye başladı: Balkanlar’da etnik çatışmalar çıktı; Yugoslavya bölünüp parçalandı; Kafkaslarda etnik çatışmalar çıktı; Orta Doğu’da barış beklenirken barış olmadı ve Türkiye, devamlı bu alanlara müdahale eden, süper güce destek veren bir boyuta geçti. 1996’dan sonra, yine bir stratejik güce sahip olduk. Biliyorsunuz bu dönem içinde Avrupa Birliğine müracaat ettiğimizde, Avrupa Birliği bizi katiyetle reddetti. 1999’da, yine adaylık için Avrupa Birliğine bir müracaatımız oldu. Bu sefer, İsveç bizim karşımızdaydı ve iki öğretim üyesi, iki diplomat, şimdi kendisi artık yok olan bir partiden 5 tane de milletvekili, İsveç’e gittik. İsveç Parlamentosunda 4 gün, Türkiye’nin Kıbrıs sorununu çözeceğini, Avrupa Birliğinin kurallarına uymaya çalışacağını, demokratik lâik bir ülke olarak Orta Doğu’da çok önemli bir yer tuttuğunu anlatmaya çalıştık. O sırada Amerikan elçisi geldi ve Avrupalılara dönerek dedi ki: “Türkiye çok önemli stratejik ortağımızdır, dünyada barış ve düzen kurulmamıştır, eğer bu kadar stratejik olan bir ülkeyi içinize almazsanız kendi aptallığınızla baş başa kalırsınız.” Büyük elçi de bana dönerek dedi ki: “Hasan bey ne oldu?” Ben, her hâlde adaylığımız kabul oldu zan ettim. Niye? Çünkü Amerika ağırlığını ortaya koyuyor. Dışarı çıktığımızda kendisine teşekkür ettik ve dedik ki: “Efendim çok lehimize konuştunuz, sağ olun. Yalnız, insan haklarında ve ekonomide bir değişiklik yok; hele öğretim üyesi olarak biz hiç mutlu değiliz.” O da dedi ki: “Ortadoğu, Kafkaslar, Balkanlar, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri, Doğu Türkistan Bölgesi, Rusya içindeki Türkler, bütün bu bölgelerde bir numaralı aktörsünüz, korkacak bir şey yok, gidip direnişinizi sürdürün.” Biz de içeriye girdiğimizde İsveçlilere dedik ki: “Bizi şimdi almazsanız, 5 sene sonra dizlerinizin üzerine çökerek yalvaracaksınız. Çünkü şöyleyiz, böyleyiz filan.” Amerika’nın itelemesiyle böyle bir coşkuya gelmiştik. Fakat 2000 yılında, aslında 1998’den başlayarak Güney Doğu Asya’dan gelen kriz; Rusya’yı ve dolar bölgesinde olan Türkiye’yi iki defa vurdu. Bankalar, bir günde bu para kaçmasın diye % 5000; Sayın Ecevit ile Cumhurbaşkanı arasında bir anayasa gidip gelme olayının yaşandığı ikincisinde, %7500 faiz verince, zaten sallantılı olan Türkiye’nin sermayesi dibe vurdu. Bu sırada dışarıda yeni yapılanma oluşuyor ve bize karşı da, “siz Avrupa Birliği kriterlerini yerine getirmiyorsunuz”; “üye Türkiye için başka bir boyut düşünelim. Türkiye Cumhuriyeti lâiktir, demokratiktir; fakat 70 milyon, bu kadar kalabalık bir aç grubunu, Avrupa sistemi içine almak çok tehlikeli olabilir” gibi söylentiler ortaya çıkmaya başladı. Üzüntü ve çöküntü içindeyken bir olay daha oluyor ve 11 Eylül’de, Usame Bin Ladin’in Newyork’taki kulelere saldırısı gerçekleşiyor. Ertesi gün, stratejik ortak olarak, 35 milyar dolar destek borç sağlanıyor.tr_TR
dc.language.isotrtr_TR
dc.publisherUludağ Üniversitesitr_TR
dc.rightsinfo:eu-repo/semantics/openAccesstr_TR
dc.rights.urihttp://creativecommons.org/licenses/by/4.0/*
dc.subjectAtatürktr_TR
dc.subjectAtatürk Türkiyesitr_TR
dc.subjectYeni dünya düzenitr_TR
dc.subjectAvrupa Birliğitr_TR
dc.subjectStratejik ortaktr_TR
dc.subjectTürkiye’nin Kıbrıs sorunutr_TR
dc.titleAtatürk Türkiyesi ve yeni dünya düzenitr_TR
dc.typeArticletr_TR
dc.relation.publicationcategoryMakale - Ulusal Hakemli Dergitr_TR
dc.identifier.startpage117tr_TR
dc.identifier.endpage126tr_TR
dc.identifier.volume1tr_TR
dc.identifier.issue2tr_TR
dc.relation.journalAtatürkçü Bakıştr_TR
Appears in Collections:2002 Cilt 1 Sayı 2

Files in This Item:
File Description SizeFormat 
1_2_9.pdf144.54 kBAdobe PDFThumbnail
View/Open


This item is licensed under a Creative Commons License Creative Commons